Arapça bir deyim olan Bevval-i çeh-i zemzem deyimi Kültürümüzde, hiçbir yetenek ve yarayışlılığı olmayan bireylerin hafızalarda kalmak veya etkili olmak adına yaptığı yanlış uygulamalarını ifade eden bir deyimdir. Kariyer edinmek, nefsanî duygularını tatmin etmek, yeteneksizliğini gizlemek ya da yaptığı yanlışların altında bir keramet varmış gibi göstermek hastalığına yakalanan kişiler sıklıkla bu yönteme başvururlar.
Rivayete göre, Arabistan’da bir çoban, ilmiyle, savaşlarıyla, şiirleriyle, vs özellikleri ile ünlü olanlara gıpta eder, onlar gibi adı anılan, tanınmış biri olmak istermiş. Bu onun en büyük tutkusuymuş. Gel gör ki çobanın, koyun gütmekten başka bir becerisi, hiçbir yeteneği yokmuş. Herkes tarafından tanınmak için denemedik yol bırakmıyor, ancak yine de ünlü olamıyormuş. Nihayet aklına “parlak!” bir fikir gelmiş. Bir Hac mevsiminde, Kâbe’nin en kalabalık olduğu bir zamanda, herkesin gözü önünde Zemzem kuyusuna işemiş. İşte bu davranışı herkesçe tanınmaya yetmiş, arzuladığı üne kavuşmuş. Artık nereye giderse gitsin, onu gören herkes parmakla işaret ediyor, “bevval-i çeh-i zemzem / zemzem kuyusuna işeyen adam“ diye birbirlerine gösteriyormuş. Lakin adam da, insanların kendisine lânet ettiğini bilmesine rağmen, herkes tarafından konuşulmanın hazzıyla mutluluğuna diyecek yokmuş.
Günümüzde de Her meslekte olduğu gibi insanlara din anlatanlar içinde de bevval-i çeh-i zemzem mantığına sahip çobanlar vardır. Beyaz pirincin içindeki beyaz taş gibi bu insanların varlığı inkâr edilemez bir gerçektir. Bu insanların varlıklarını ancak dişinizi kırınca fark ediyorsunuz. Bu zihniyete sahip insanlar herkes tarafından bilinip takdir edilmek ister. Halk tarafından da ilgi görmek ve popüleriter olmak için uçuk kaçık fikirleri savunurlar. Dine ait bazı konularda içinde öyle yorumlar yaparlar ki, söyledikleri ve yaptıkları, birbirini tutmamanın yanında, savundukları fikirler tarihteki “Zemzem kuyusuna işeyen adam”ın yaptığından daha pis, daha iğrençtir. Toplumu ayakta tutan dini değerleri yaptıkları aykırı yorumlarla hakikatleri bile bile çarpıtmaktan geri durmazlar. Hataları veya yanlış tespitleri delilleri ile gösterildiği halde iblis mantığı ile bu sefer karşı tarafı cahillikle anlayışsızlıkla veya sapıklıkla yaftalarlar.
Geçenlerde bir cemaatin önünde prof etiketi olan bir ilahiyatçı önderinin bayanların özel hallerinde yapılıp yapılmayacak ibadetlerle alakalı bir videosuna rastladım. Videoda 1400 yıllık İslami uygulamanın tersi bir fikir savunuluyordu. Kendini haklı çıkarmak adına da başta sahabeler ve âlimler olmak üzere tüm Müslümanları hoş olmayan sıfatla yaftalıyordu. Günümüze gelene kadar geçen sürede tüm Müslümanların yanlış yaptığı söylüyordu. Doğrusunun kendi tespitinin olduğunu iddia ediyordu. Kendisi bayanların kendilerine has hastalık zamanlarında kuran okuyup oruç tutabileceklerini iddia ediyordu. Kendi fikrini desteklemek içinde kuran ayetlerini örnek veriyordu. Videoyu izledikten sonra izleyenlerin yorumlara bir baktım. Yorumlar ifrat ve tefrit noktasına ulaşmıştı. Yorumlar göklere çıkaranından yerin dibine sokacak kadar yoğun duygusallık taşıyordu.
Ben ise yorumlara şunu yazdım. Arkadaşlar neden bu kadar duygusal tepki veriyorsunuz? Onun yerine bu ve buna benzer sapık fikrin sahibine şunu sorun dedim. Bu savunduğunuz görüşü paylaşan bir kimse var mı? Ya da pratikte Allah resulü ve sahabe tarafından uygulanmış mı? Veya günümüzde uygulayan bir Müslüman ülke yahut bir mezhep var mı? Bu soruyu aynı şekilde fikrin sahibi prof etiketli zat-ı muhtereme bizzat telefonda sorduğumda aldığım cevap: BEN NEREDEN BİLEYİM.
Bre adam, bilmiyorsan ne diye havlayıp duruyorsun. Sanki yeterince bevvâl-ı çeh-i zemzemimiz yokmuş gibi, pirincin içinden birde sen çıkmasaydın hatırımız kalırdı.