İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğin akletmek, düşünmek, sorgulamak kısaca muhakeme özelliğinin olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Bir canlıya hayvan veya insan sıfatını verebilmek için onun yukarıdaki özelliklere sahip olup olmaması ya da var ise de onu kullanıp kullanmaması durumuna bakılır. Çünkü hayvan akıldan muhakemeden yoksun olduğu için hayatını hareket tarzını bedensel ihtiyaçlara göre belirler. Çıkar ve menfaat odaklı düşünür. Elde edeceği herhangi bir menfaat için doğru yanlış diye bir kavramı yoktur. Bundan dolayı Allah-u Teâlâ var olduğu halde aklını kuranın istediği gibi kullanmayan insanlara hayvan sıfatı ile (Furkan/44) hitap ediyor. Hatta aklını Allah’a yönelmek noktasında kullanmamakta çok aşırıya gidenleri, taşkınlık ve isyanda sınır tanımayanları hayvanlardan daha aşağı olarak niteliyor (Araf/179).
Bundan dolayı olsa gerek ki Allah-u Teâlâ defaatlerce akletmez misiniz (Bakara/44-73-75…) diyerek, kuran ışığında akletmenin ve sorgulamanın insanların metodu olması gerektiğini vurguluyor. Bu metodun en başta kullanılması gereken yerin sonsuz hayatı kazanmamıza ya da kaybetmemize sebep olacak din konusu olması gerektiğini söylüyor. Böylelikle tabii olacağımız ya da dininizi öğreneceğimiz insanlara, yerlere dikkat etmemiz noktasında bizleri uyarıyor. Tüm bu uyarılara rağmen birçok insan bu özelliği sadece dünyalık bir çıkar elde etmek adına kullanıyor. Allah’ın indirdiği dini öğrenmek söz konusu olunca birçok Müslüman’ın taraftar mantığı ile hareket ettiğine şahit oluyoruz.
Geçenlerde eski bir öğrencim dini bir sohbete katılmam için beni davet etti. On beş, yirmi kişiden oluşan sohbette konu: hata, yanlış ve tövbe temalı idi. Laf döndü geldi Kuran-ı kerimde de geçen Hz Yusuf ve efendisinin hanımı ile arasında geçen olaya dayandı ve hoca Hz Yusuf’un zinaya meylettiğini lakin Allahın uyarması ile vazgeçtiğini ve sonra tövbe ettiğini anlattı. Orada bulunandan hiçbir kimse ise bu kurana ters olan anlatıma itiraz etmedi. Ben misafir olduğum için müdahale etmek istemedim. Lakin hocanın söylediği yanlışın farkına varıp düzeltmesi adına hocam: Siz Hz Yusuf zina etmek mi istedi diyorsunuz dedim. Daha söz ağzımdan çıkar çıkmaz hocanın ağzını açmasına fırsat vermeden herkes bir ağızdan: Yok o öyle değil de yok böyle değil de yok bu böyle, hoca öyle demedi de bunu dedi şeklinde savunma pozisyonlarına geçtiler.
Oradaki Topluluğun bu şekilde tepki vermesinin bana birkaç tane katkısı olmuştu. En başta Allah-u Teâlâ’nın oku ve akletmez misiniz buyruğunun önemini bir daha anlamış oldum. Takınılan tavır ve verilen cevaplardan hareketle bu insanların başta kuran bilgilerinin olmadığı için taraftar mantığı ile hareket ederek hocalarını kurtarmak adına meseleyi laf kalabalığı ile linç ederek geçiştirme gayretine girdiklere şahit oldum.
Bunları yazarken herhangi bir kimseyi ya da bir cemaati zan altında bırakmak ya da o kötü bu iyi tarzında bir amacım yok. Sadece bulunduğum ortamda kuran-ı kerimi öğrenme zahmetine katlanmamanın neticesinde içine düştüğümüz içler acısı durumumuzdan bir örnek vermek adına bu konuyu paylaştım. Böylelikle Kuran-ı kerim başta olmak üzere elçisinin sünnetinden yüz çevirip de, bir tutam ot uğruna sadece bir topluluğun, bir cemaatin ya da belirli ekollere ait kaynaklardan din öğrenmenin neticesinde kişilerin, bile bile mankurtluğa ya da taraftar Müslümanlığına razı olduklarını anlatmaya çalıştım.
Halk arasında çok güzel bir laf vardır. Bir kişi bir tutam ot uğruna, bile bile eşek olursa, sırtına binen çok olurmuş. Aynı Feto ve benzerlerinin yaptığı gibi.