Allah-u Teâlâ gönderdiği peygamberler vasıtası ile toplumların, kişilerin eğitimde tedricilik metodunu kullandığı görülmektedir. Bu metot bu kuralın toplumun kötülükleri yapma alışkanlığının seviyesine göre ve bu kötülüklerin yasaklanmasının aciliyetine göre işletildiği görülmektedir. Bundan dolayı Kuran-ı Kerim’de içki yasağı ile ilgili ayetler bazen haberi bazen de inşâi cümleler halinde gelmiştir. Çünkü konuşmacı bir konuyu anlatırken bazen genişçe izah etmesi gerekebilir. Bazen kısa vurgular yapması uygun olur. Bazen cümlenin bir öğesi hazfedilir. Bazen soru sorarak anlatmak istediğini daha beliğ bir şekilde sunar. Buna, muktezâ-yı hal, neyi gerektiriyorsa onu söylemek en uygundur denir. Yapılması istenen gerek yasaklar gerekse fiiliyatların bilinçli bir alt yapısı oluşturulur. Böylelikle kişilerin ve toplumların sağlam olarak dönüştürülmesi sağlanır.
Vahyin nüzulü esnasında içki Araplar için vazgeçilemez bir zevk ve alışkanlık aracıydı. İlk dönemlerde Müslümanların içki içmelerine göz yumulması onun güzel bir şey olduğunun kabul edilmesi anlamına gelmez. Aksine Allah ve Resulü buna rıza göstermemekteydi. Onu kerih görüyorlardı. Fakat Allah belirli bir süreliğine içki içmelerine müsaade etmekte bir sakınca görmüyor ve onlara merhametle davranıyordu. Müslümanların içki içmelerini affediyordu. Çünkü onlar için içki kolayca vazgeçilebilecek bir alışkanlık değildi.
Onlar içkiye bağımlı bir haldeyken hamr ile ilgili ayetler nazil olmaya başlamıştır. Onların bu alışkanlıklarını terk etmelerine yönelik, Kuran’ın tedrici bir yönteme başvurduğu görülmektedir. Aynı içki de olduğu gibi faiz, kumar gibi ikincil derecede zararlı oldukları söylenebilecek kötülüklere de tedrici bir şekilde yasaklama getirilmiştir. İlk bakışta sonradan “bütün kötülüklerin anası” olarak tarif edilecek içkinin önceden herhangi bir mubah içecekmiş gibi sunulmasının da eğitim metoduna aykırı olacağı düşünülebilir.
Lakin henüz İslâm’ın hükümlerinin hikmetlerinin ortaya çıkacağı bir ortam olmayan Mekke’de içkinin kötülüğünü izah etmek ve içki müptelası bir toplumu buna ikna etmek için sarf edilecek gayretler Müslümanlara zaman kaybettirecekti. Müslümanları esas gayeden yani tevhit, ahiret nübüvvet inancını anlatmaktan ve insanlığın tümünün reddedeceği kötü fiilleri reddetmelerini istemekten uzaklaştıracaktı.
Bu durumu Enes b. Malik’in “Araplar için içkiden daha güzel bir yaşam sevinci yokken içki haram kılındı. Araplara içkinin haram kılınmasından daha zor gelen bir hüküm olmamıştı” demesi de yukarıdaki serdedilen görüşleri desteklemektedir. Bu ayette (Nahl/67) içki ve güzel rızıklar aynı cümle içinde kullanılmıştır. Ayet dikkatle incelendiği zaman (Hurma ağaçlarının ve üzüm asmalarının ürünlerinden hem içki hem de güzel besinler elde edersiniz. Bunda da aklını kullanan bir topluluk için açık delil vardır) Allah’ın içkiyi güzel rızıklardan ayrı değerlendirdiği görülür. Bu cümleden, “bu rızıklardan zararlı da olsa; içki de yapıyorsunuz” anlamı çıkartılabilir. Bu şekilde içkinin aslında kötü bir şey olduğunun insanların dikkatine sunulduğu anlaşılmaktadır.
Ayetin sonunda “Belki şükredersiniz.” denmeyip “Bunda aklını kullanan bir topluluk için açık delil vardır” denmesi de içkinin şükür edilecek bir rızık olmadığına delalet etmektedir. Bu şekilde hurma, üzüm gibi nimetlerden güzel rızık elde edebildikleri gibi zararlı bir madde de üretebildiklerini dikkate sunduğu söylenebilir. Böylece insanın kötüyü terk edip iyiye yönelmesi için düşünüp ibret alması istenmektedir.
*Bu makale Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Öğr. Gör. Dr Mehmet Kahraman’ın Harran İlahiyat Dergisi Haziran 2023 de yayımlanan kur’ân âyetlerinde içki yasağının değişik cümle yapılarıyla anlatılmasının sebepleri adlı makalesinden alıntılanmıştır.