İnsanı yaratan Allah-u Teâlâ, ona diğer canlılara bahşetmediği inanma ya da inkâr etme özgürlüğünü de vermiştir. Bu özgürlüğün verdiği cesaretle, insanlık tarihi boyunca birçok topluluk Allahın ve hesap gününün varlığı konusunda şüphe içinde olmuştur. Bu şüphelerini de farklı farklı argümanlar üzerinden dile getirmiştir. Bazıları Allahın varlığını yaratılış üzerinden inkâra kalkmış ve başta kendi olmak üzere tüm evrenin bir tesadüf veya evrim sonucu olduğu iddiası dillendirmiştir. Bazı insanlara ise peygamberlik ve gönderilen kitap üzerinden inkâra deliller üretmiştir.
Allah-u Teâlâ koyduğu kural gereği insanın yaşarken yaptığı tercihe karışmamakla birlikte onun yarın hesap gününde ben bilmiyordum, haberim yoktu mazeretinin önünü kapatmak adına(7/172), doğumundan ölümüne kadar kendi(cc) varlığını ispatlayacak sayılamayacak kadar kevni ve kavli yani ilmi ve elle tutulur gözle görülür delilleri önüne serdi. Gerek hayatını kuşatan, gerekse Kuranı kerimde geçen binlerce kevni/ilmi delillere rağmen dün olduğu gibi bugünde inanmak istemeyen insanlar bu delilleri ispatlanamayan ve ispatlanması mümkün olmayan tesadüf, evrim gibi varsayımlar arkasına saklanarak inkâr yolunu seçtiler ve seçmeye de devam ediyorlar.
Allah-u Teâlâ rahmeti gereği onların bu inkâr tezlerini ciddiye aldı ve onlara inkârlarını resmileştirmek ve kendilerini haklı olduklarını ispatlamaları için bir fırsat verdi. Bu fırsatı onlara elleri ile tuttukları gözleri ile gördükleri kuran-ı kerim üzerinden tehaddi ayetleri ile yaptı. Böylelikle inkar ettikleri mesaj ile yüzleşmelerini murat etti. Farsça bir kelime olan tehaddi iddia sahibine iddiasını ispatlaması için meydan okuma demektir. Kuran üzerinden meydan okumasının en büyük sebebi Allahın ve ahretin varlığının en büyük kanıtı bu gerçeği insanlara anlatan ilahi kaynaktır.
İlk olarak onların: "Bu kuran Allah katından değil onu bir insan yazdı" tezini ciddiye alarak bu fikir sahiplerine: Eğer sözlerinde haklı kimselerse, onlar da onun gibi bir söz getirsinler! (Tur/33) ayeti ile meydan okudu. Bu meydan okumaya inanmayanlardan bir cevap gelmeyince Allah-u Teâlâ inanmayanların yararına meydan okumasının çemberini daraltarak, De ki: "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah'tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sure getirin" (Hud/13) buyurarak yerdeki ve gökteki tüm canlılardan da yardım almalarını da tavsiye etti.
Günler günleri, aylar ayları kovaladı, hala bu meydan okumaya cevap verememelerine rağmen, kuranın Allah katından olduğuna inanmamaya devam edenlere Allah-u Teâlâ, son bir şans daha vererek peygamberi aracılığı ile De ki: "Allah'tan başka kim varsa çağırın da ona benzer bir sure meydana getirin; eğer doğru söyleyenlerdenseniz" diyerek bırakın koskoca bir kitabın içinden ona benzeyen bir sure getirmelerini istemektedir.
Kuran-ı kerimin inmesinden bu yana 1400 küsur sene geçmesine rağmen milyarlarca inanmayan ve İslam düşmanı insan bu meydan okumaya cevap verememiştir. Kıyamete kadarda veremeyecektir. Bu gerçek hud suresi 14. Ayette: Eğer, size cevap veremezlerse (Ki veremeyecekler); iyi bilin ki, bu ancak Allah'ın ilmiyle indirilmiştir. O'ndan başka ilah yoktur dedikten sonra ayetin sonunda Allah-u Teâlâ ilginç bir soru sorar: Hala Müslüman olmayacak mısınız?
Bu soru her insanı bir yol ayrımına getiriyor. Ya Kuran ve İslam’a teslim olacak ya da bu kadar gerçeğe rağmen bilmediğinden anlamadığından kafasının basmadığından değil, bile bile inkârında ısrar edecek. Bu gerçek: Ant olsun Biz, bu Kuran'da insanlara her türlü örneği verdik. Buna rağmen insanların çoğu yine de kâfirlikte diretti (İsra 89) şeklinde dile getiriliyor.