Türkiye’deki selefilik hareketi ise ilk defa Vehhabîlik, adı altında 1744 yılında Osmanlı topraklarında bid’at ve cihat konularında aşırı ve militer bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılması ve Vehhabîlerin de İngilizlerin yanında yer alması nedenleriyle Hicaz’ı terk etmek zorunda kalmıştır. Osmanlı, bu bölge elinden çıkıncaya dek Vehhabî hareketi ile mücadele içinde olmuştur. Bu sebepten dolayıdır ki, Osmanlı sınırları içerisinde Selefî-Vehhabî düşünce sisteminin bazı âlimler üzerindeki küçük çaptaki etkisinin dışında herhangi bir etkisi görülmemiştir.
Osmanlı sonrasında değişen siyasal ve ekonomik şartların tesiri ile bölgesel bir anlayış olmaktan çıkıp farklı coğrafyalara transfer edilen selefiliğin etkisi modern Türkiye’de dil farklılığı başta olmak üzere çeşitli sebeplerle Arap dünyasında yayılmasından daha geç tarihlere rastlamaktadır. Osmanlı sonrası Türkiye’de ilk olarak Selefilik hareketi selefi ideolojinin etkisindeki müelliflerin eserlerinin Türkçeye tercümesi başlamıştır, diyebiliriz. 1960’lı yıllarda Seyyid Kutub’un (1906-1966), Türkçeye tercüme edilen “Din Budur”, “Yoldaki İşaretler”, “İstikbal İslâmındır”, “İslâm ve Medeniyetin Problemleri”, “İslâmî Etütler” ve “Fî Zilâli’l-Kur’ân” isimli eserleri bu alanda yapılan ilk faaliyetlerdendir. Daha sonrasında özellikle 1970’lerden itibaren İhvân-ı Müslimîn teşkilâtının kurucusu Mısırlı Hasan el-Bennâ (1906-1949), Muhammed Kutub (1919- 2014), Cemâat-i İslâmî teşkilâtının lideri Pakistanlı Mevdudî (1903- 1979) gibi isimlerin eserleri, Türkçeye çevrilmiştir. Bu alandaki ciddi çalışmalardan olan bu isimlerin eserleri Türkiye’deki siyasal İslâmcılık cereyanının gelişmesi adına taze bir nefes olmuştur.
Ancak bahsi geçen bu eserler, Türkiye’deki Müslümanların din anlayışlarında ciddi bir kavram kargaşasının oluşmasına da yol açmıştır. Tercüme kitaplara bağlı olarak tepki Müslümanlığı denebilecek, çevresiyle uyum sağlamayan, huysuz bir Müslüman tipi çıkmıştır. Türkiye’de taklitten hoşlanan, dinin şekli yönü ile ilgilenen, dindarların bir an önce politikleşmesini isteyen bir Müslüman tipi ortaya çıkmıştır. Bu insan tipi, geleneğin kalıplarını sorgulamadan geleneğe ve gelenekçi Müslümanlara savaş açmışlardır. Radikal oluşumların tek kaynağının bu tercüme kitaplar ve ithal fikirler olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye’de ortaya çıkan radikal oluşumlar, bir yandan bütün İslam ülkelerindeki siyasal İslam dalgasının Türkiye’ye yansıması, diğer yandan da baş döndüren sosyo-kültürel değişmeye ve moderniteye yönelik köksüz bir tepkidir.
1970’li yıllardan sonra selefi fikirlerin Türkiye’de hızlıca yayılmasını sağlayan diğer bir neden de üniversite eğitimi yapmak için Mısır başta olmak üzere Suudi Arabistan gibi ülkelere giden gençler olmuştur. Bu gençler üniversite eğitimleri döneminde selefi fikirlerden oldukça etkilenmişler ve daha sonra ülkelerine döndüklerinde bu fikirlerini kurdukları dernekler, vakıflar ve yayın evleri gibi vasıtalarla Türk halkına tebliğ ederek taraftar toplamaya çalışmışlardır. O tarihten bu zamana kadar çeşitli tezahürlerini müşahede ettiğimiz ülkemiz selefîleri, başlangıçta birkaç grup iken zamanla farklı meselelerdeki görüş ayrılıkları sebebiyle yaşanan kopmalar ve yurt dışından gelen bazı şahıslar sayesinde yeni oluşumlar meydana getirmiştir
Türkiye’deki Selefilerin, tebliğ ve davet faaliyeti yürüttükleri, çok sayıda sempatizanları ve grupları olduğu bilinen bir husustur. Fakat buna rağmen Türkiye’deki Selefi yapılanmasının ve kurumsallaşmasının mazisi en fazla birkaç on yıldan ibaret olup, daha kuruluş/yerleşme aşamasında oldukları söylenebilir. Bunda selefi fikirlerin diğer İslam ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizde kolayca yayılmamasının ve taraftar bulamayışının etkisi büyüktür.
Türk toplumunda ılımlı ve orta yolu benimseyen Selefî akımlar az da olsa bir nevi karşılık görürken, radikal şekilde toplumun bünyesini değiştirmeye çalışan her oluşumun Türk toplumunda fazla kabul görmediğini söyleyebiliriz.
*Bu yazı Uşak Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, araştırma görevlisi Yusuf Dokur1 ve Sayın Dalkıran’ın Türk Akademik Sosyal Bilimler Araştırma Dergisinde yayımlanan Türkiye’deki Selefilik Hareketinin Arka Planı ve DEAŞ adlı makalesinden alıntılanmıştır.