Terim olarak genellikle “canlılarda hayatı sağlayan unsur” anlamına gelen rûh “ ر-و- ح” kökünden türemiştir. Bu fiilin türevleri rüzgâr, güç, kuvvet, galebe, ferahlık, genişlik büyüme, gelişme, ağacın yapraklanması/büyümesi gibi anlamlara gelmektedir. İsfahânî’ye göre hayat, hareket, menfaatleri elde etmek ve zararlılardan kaçınmak ruhun fonksiyonlarındandır. İbnu’l-Cevzî’ye göre ise ruh, Kuran’da canlılık veren unsur, Cebrail, büyük bir melek, vahiy, rahmet, emr, nefhadan kaynaklanan esinti ve hayat olmak üzere sekiz farklı anlamda kullanılmaktadır. Râzî, ruhun mahiyeti hakkında en öne çıkan görüşün“hayat sebebi olan şey” olduğunu kaydetmektedir. Ruha dair yapılan bu açıklamalar, insana bahşedilen ruhun özel ve ayrıcalıklı bir mahiyette olduğunu, etkisinin canlılık ile sınırlandırılamayacağını göstermektedir.
Klasik ve modern tefsirlerin hemen hemen tamamında Hz. Âdem’e ruh üflenmesinin canlılık ve teşrif (şereflendirme, yüceltme) anlamına geldiğine dair yorumlar bulunmakla birlikte bu hususa en fazla dikkat çekenlerinin görüşlerini ele alacağız. Taberî, Mâtürîdî ve Sa‘lebî insana ruh üflenmesini, onun canlanması olarak açıklamaktadır. Kurtubî’ye göre ruhun Allah’a izafesi üflenen ruhun değer ve şerefini anlattığı kadar, ruh üflenen varlık olan Hz. Âdem’in dolayısıyla insanın Allah katındaki şerefini de göstermekledir. Başka herhangi bir varlık için “Ruhumdan üfledim” buyrulmaması diğer ifadeyle başka herhangi bir canlıya Allah’ın bizzat kendi ruhundan üflememesi/vermemesi de insanın biricikliğini anlatmaktadır.
Kuran’da insandan başka herhangi bir varlık için “ellerimle yarattım”, “ruhumdan üfledim”, “ahsen-i takvim üzere yarattım” ve “halife olması için yarattım” gibi seçkinlik anlatan herhangi bir ifade kullanılmamaktadır. Ayrıca göklerin ve yerin kabul edip yüklenmediği emaneti insanın yüklendiğinin anlatılması da insanın varlık âlemindeki ayrıcalığını anlatmaktadır. Tüm bu ifadeler aynı zamanda insanın potansiyelinin çok yüksek olduğunu göstermektedir.
Dolayısıyla insana verilen değeri anlatan en önemli cümleler de bunlar olmaktadır. Ruhun “ruhumdan” şeklinde Allah’a izafe edilmesi beytullah (Allah’ın evi), nâkatullah (Allah’ın devesi) gibi teşrif anlatmaktadır. Seâlibî’nin meleklerin ucubundan bahsetmesi diğer tefsirlerde görmediğimiz bir husustur. Meleklerin Allah Teâlâ’ya “Dünyada kan dökecek ve fesat çıkaracak birini mi halife yapacaksın?” demeleri Hz. Âdem’i küçümsediklerini, bundan dolayı onun ayrıcalıklı yönü olan ruh üflenmesini değil, zaaf yönü olan kan dökme ve fesat çıkarma potansiyelini öne çıkardıkları görülmektedir. Bu durumda Hz. Âdem’in halife olarak yaratılması ve Allah’ın ruhundan üflenmesinin melekler ve şeytan için bir tür imtihan olduğu, secde emrinin de Hz. Âdem’in/insanın bu seçkinliğinin kabul edilmesi amaçlı olduğu anlaşılmaktadır.
Üfleme olayını temsil olarak açıklayan İbn Âşûr, Hz. Âdem’in vücudunun tesviye edilmesini, ruh üflenmeye hazır hale getirilmesi olarak açıklamakta ve Ruhun ve üfleme eyleminin Yüce Allah’a izafesi hem sadece Allah’ın bildiği sıra dışı bir sır olan ruhu, hem de bütün mahlukât Allah’a ait olmakla birlikte Hz. Âdem’i özel olarak sahiplenip yüceltmeye matuftur. Ayrıca âyette varlıkların birbirlerine, Hz. Âdem’in ise diğer tüm varlıklara üstünlüğüne ima da bulunmaktadır. Ayrıca Yüce Allah’ın “ellerimle yarattığım” ifadesi, “insanı kudretimle doğrudan, tekvin emrimle bir defada özel olarak, oluşum safhalarına bağlı kalmadan yarattığım” demektir.
Habenneke, Merâğî ve Âlûsî de konuyu üflenen ruhun ve insanın seçkinliği bağlamında açıklamaktadır. Habenneke, Hristiyanların “rûhî” ifadesini yanlış anladıkları için Hz. İsa’yı Allah’ın bir parçası kabul ettiklerini de zikretmektedir.
*Bu makale Çukurova Üniversitesi/İlahiyat Fakültesi/Temel İslam Bilimleri Bölümü/Tefsir Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. Sami KILINÇLI’nın Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Cilt: 21 Sayı:2 yayımlanan MÜFESSİRLERİN YORUMLARINA GÖRE “ALLAH’IN İNSANA RUHUNDAN ÜFLEMESİNİN” ANLAM BOYUTLARI adlı makalesinden alıntılanmıştır.