Bugun...
SON DAKİKA

KURÂN BAĞLAMINDA SOSYAL ÇEVRENİN BİREY VE TOPLUM İNANCI ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİSİ

 Tarih: 27-05-2025 10:06:00
Mehmet TÜRKER

İnsanın şahsiyeti/mizacı sosyal çevre, bunun yanı sıra doğuştan getirdiği yetenek ve karakter yapısı ve aldığı eğitimle şekillenir. Her ne kadar sosyal çevre, tek başına insanın duygusunu, düşüncesini ve dini yönelimini tayin etme gücüne sahip değilse de bu konuda çok etkili olduğunu söylemek mümkündür. Zira günlük sosyal olaylar ve Kuran’ın bu konudaki farklı ayetleri bu olguyu teyit etmektedir. Bundan dolayı insanı yoktan yaratan ve onun bütün duygu ve düşüncesine vâkıf olan Yüce Allah, Kuran’da bu hususa dikkat çekerek fert ve toplumu bu konuda uyarmıştır. Kuran, farklı sure ve ayetlerinde birey ve toplumun dini eğilimlerini olumsuz yönde etkileyen sosyal faktörlere temas etmiştir. Söz konusu faktörlerin neler olduğunu herkesin açık bir şekilde anlayıp idrak edebilmesi için onları tasvir ve betimlemelerle anlatmıştır.

 

Bilindiği üzere her insan fıtratında dine karşı bir yöneliş söz konusudur. Bir başka deyişle her insanın iç dünyasını, benliğini kontrol eden ve kendisinden kurtulup sıyrılması mümkün olmayan ulûhiyet inancına ve düşüncesine sahip bir yetiyle mücehhez kılınmıştır. Bundan dolayı Yüce Allah, Hz. Âdem’den (a.s.) Hz. Muhammed’e (s.a.v.) kadar görevlendirdiği bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adını, fıtrat dini (İslâm dini) koymuştur. Bütün peygamberlerin tebliğ ettiği dinin adının fıtrat dini olmasının nedeni; fert ve toplumun, kendilerinde var olan söz konusu fıtrattan uzaklaşmamaları, beşerî zaaflarına yenik düşmemeleri ve bunun yanı sıra tevhid çizgisinde sabit kalmalarının murat edilmesidir.

 

Nitekim bu olguya, Kuran’ın farklı ayetlerinde temas edilmiştir. Aynı şekilde Hz. Peygamber’in “Her doğan fıtrat üzere doğar, sonra ana-babası onu Yahudi, Hristiyan ve Mecûsi yapar.”  hadisinde de bu durum açık bir şekilde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere doğan çocuk her ne kadar annesinden dindar olarak doğmasa da o, potansiyel olarak dini bakımından tamamen boş değildir. İnsanoğlu her ne kadar ontolojik olarak İslâm’a yönelme ve onu benimseme yetisine sahip olsa da yaşadığı sosyal çevre, onun doğuştan getirmiş olduğu söz konusu özelliğe etki etmekte ve onu yönlendirmektedir.

 

Zira sosyal bir varlık olan insan içinden çıktığı sosyal çevreden etkilenmekte ve aynı zamanda yaşadığı muhitin içinde meydana gelen hadiseler, onun inancı üzerinde belirgin bir etkiye sahip olmaktadır. Çünkü her dinin belli sosyal şartlarda doğması ve belli zümre tarafından yaşatılması; örneğin modern büyük kentlerde dini hayatın zayıf olması buna karşı kırsal alanlarda ise canlı ve dinamik hüviyete sahip oluşu, toplumun (sosyal çevrenin) din üzerinde etkisine örnek teşkil etmektedir.

 

Bundan dolayı İslâm dini, dost seçiminde çok dikkatli olunması gerektiği üzerinde ısrarla durmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in yanı sıra Hz. Peygamber de hadislerinde, iyi ve kötü arkadaşın insanın hayatında ne tür etkiye sahip olduğunu örnek ve betimlemelerle herkesin anlayacağı şekilde ifade etmiştir. Örneğin, Hadisi şeriflerde “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin” sözüyle her arkadaşın, kişinin karakter ve davranışları üzerinde çok büyük etkiye sahip olduğunu, iyi ve kötü kimselerin her halükârda insan üzerinde tesir etme imkân ve kabiliyetine sahip olduklarını açık bir şekilde beyan etmiştir.

 

Peygamber efendimiz konunun daha iyi anlaşılması adına “İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku (Misk) satanla körük çekenin haline benzer ve Misk satanla birlikte olduğunda kişinin üzerine Güzel koku bulaşırken, körük çekenin yanında olana ise ateşin, dumanın pis kokusu bulaşır”  metoforu ile anlatmıştır.

 

*Bu yazı Siirt Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Tefsir Anabilim Dalı, öğretim üyesi Zübeyir Karataşın Trabzon İlahiyat Dergisinin 2024 yılında aynı adla yayımlanan makalesinden alıntılanmıştır.

  YORUMLAR YORUM YAP | 0 Yorum
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
YUKARI