Düşünce ve inanç özgürlüğü demek kişinin özgür düşüncesi ile istediği kararı ve sorumluluğu almasıdır. Başkalarının hakkına girmediği, devlet ve milletin güvenliğine bir sorun teşkil etmediği müddetçe istediği düşünce ve inanca sahip olma ve yaşama hakkına sahiptir. Düşünce ve inanç özgürlüğü gereği, insanın din seçme ve yaşama özgürlüğü vardır. Kişinin, din seçme özgürlüğü yanında dinden dönme özgürlüğü de vardır. Vahiy bu konuda insanı özgür kılmıştır. Kuran, din seçme ve dinden dönme özgürlüğünün insanın vicdanına ve sorumluluğuna bırakmıştır. İnsan, bu seçme ve özgür iradesi ile sorumlu kılınmıştır. "De ki: Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin" (Kehf/29). Kuran'da geçen dinden dönenlerle ile ilgili ayetlerde dünyevi hiçbir ceza konu edilmemiştir.
Hz. Muhammed (sav) ise din, düşünce ve inanç konusunda kimseyi zorlamadığı gibi, kendi hayatında da din değiştirdiği gerekçesiyle kimseyi öldürmemiştir. Mürtedin öldürülmesi ile ilgili Hz. Muhammed'den fiili bir sünnet gelmemiştir. Buna karşın bu konuda bir kaç rivayet, hadis kitaplarında geçmektedir. Bu konudaki rivayetlerden biri Buhari'nin Sahih'inde geçmektedir. Bu rivayette Hz. Muhammed, Müslüman olan, sonra da hastalığı dolayısıyla Müslüman olmaktan vazgeçip Medine'yi terk etmek isteyen bedevinin bu talebini hoş karşılamamış fakat gidişine de engel olmamıştır (Ahkam, 45,47 ). Hz. Muhammed, Müslüman olduktan sonra, dönen, sonra tekrar Müslüman olan bazı kişileri de affetmiştir.
İslam tarihinde ilk irtidat eden kişi olduğu kabul edilen Mukayyis b. Subâbe için Hz. Peygamber tarafından verilen ölüm emri onun din değiştirmesinden dolayı değildir. Yanlışlıkla kardeşini öldüren bir Müslümanı, diyetini aldığı halde kasten öldürmesinden dolayıdır. Hz. Muhammed 23 yıllık elçilik görevi döneminde kimseye düşünce ve inancından dolayı baskı ve zulüm yapmamıştır. İslâm'ı yaşama ve dini uygulamalar konusunda da zorlayıcı olmamıştır. Çünkü Kuran, ona uyarıda bulunmuştur.
Buna rağmen hem Kuran’a hem de Hz. Peygamber’in sünnetine aykırı olarak, “kim dininden dönerse öldürünüz”, “namazı terk eden kâfir olur” (Tirmizî, İman, 9) gibi rivayetler ona isnad edilebilmiş ve sonradan gelen birçok fakih bu rivayetlere dayanarak hükümler üretmişlerdir. Hz. Peygamber’e isnad edilen ve hadisçilerin zayıf kabul ettiği bazı rivayetler hem Kuran’a hem de onun yukarıda zikrettiğimiz diğer uygulamalarına ters düşmektedir. Şayet bu söz Hz. Peygamber'e aitse o, kendi sağlığında irtidat edenlere niçin bu cezayı uygulamamıştır? "İrtidat eden bir kadının öldürülmesini emrettiği" şeklinde Hz. Peygamber'e isnad edilen ve hadisçilerin zayıf kabul ettiği bazı rivayetler ise hem Kuran'a hem de onun uygulamalarına ters düşmektedir.
Kuran, dinden dönen ve İslami değerlere uymayı kabul etmeyenlerden toplumsal düzeni bozmamak kaydı ile kendi inançlarını yaşamalarını serbest bırakırken, İslam'a ve Müslümanlara saygılı olmasını ve zarar vermemesini istemiştir. Özgür bir iradeye dayalı düşünce ve inanç özgürlüğü başkasının kutsalına, kutsal mekânına düşünce, inanç ve ibadetlerine müdahale etme ve saygısızlıkta bulunma hakkını doğurmaz. Özgürlükler, insan için varoluşsal bir hak olduğu gibi aynı zamanda bu imtihan gerçeği ve adaletin gereğidir.
Bundan dolayı dinden dönenlere veya İslam’ı din olarak kabul etmeyenlere yönelik hitaplar uyarı ve ikaz niteliğindedir. İnsanların Allah'a karşı sorumlu olduğu, bu sorumluluğu yerine getirmedikleri zaman, yani rab olarak Allah’ı din olarak İslam’ı kabul etmedikleri zaman dünya ve ahirete yönelik amellerinin geçersiz olacağı ve ahirette azap göreceği bildirilmiştir. "...Sizden kim dininden döner de kâfir olarak ölürse, öylelerin bütün yapıp ettikleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Bunlar cehennemliklerdir, orada sürekli kalacaklardır" (2/217,…)
*Bu Köşe yazısı Düzce üniversitesi ilahiyat fakültesi öğretim üyesi Doktor Hüseyin GÜLEÇ‘İN İlahiyat dergisinin (Aralık 2024) sayısından yayımlanan “HZ. MUHAMMED'İN UYGULAMALARINDA DÜŞÜNCE VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ” adlı makalesinden alıntılanmıştır.