Türk toplumunda Selefî akımların fazla kabul görmeme sebepleri arasında: Cumhuriyetin ilanıyla birlikte siyasal alanda bir nevi birlikteliğin oluşturulması ve işgal tehlikesinin bertaraf edilmesinin halkın üzerinde yeni sisteme karşı oluşturduğu olumlu intiba, laik değişimler vasıtasıyla İslâm dünyası ile bağların koparılması ve ülkenin yüzünün batıya çevrilmesi, radikal oluşumların köken itibariyle Arap-İslâm geleneğine daha yakın olması ve ilk zamandan beri Hanefî-Mâturîdî-Tasavvufî anlayışın Türk toplumunda oluşturduğu hoşgörü ve kucaklayıcılık ile evrensel bir anlayışa sahip olması sayılabilir.
Aynı zamanda Türkiye’de din eğitim kurumları olan imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerinin müfredatı genel çerçevesiyle başarılıdır ve Anadolu geleneksel dindarlığının temel kodlarıyla çatışma içinde değildir. Bu kurumlarda üretilen sağlıklı din bilgisiyle toplum katmanları arasında genelde sağlıklı bir köprü kurulmuş ve böylece aşırı selefi fikirlerin ülkemizde kök salmasının önünde engel olunmuştur.
Ancak bütün bu gayretli çalışmalara rağmen son yarım yüzyıldır Türkiye’de kendi dini anlayışına zemin arayan bazı Körfez ülkeleri birçok çabaya rağmen kısmide olsa başarı elde ettiler. Başta Suud olmak üzere Körfez ülkeleri tarafından üretilen rivayet merkezli dini bilgi Müslümanların konuştuğu dillere çevrilerek internet aracılığıyla yaygınlaştırıldı. 1990’larda Türkiye’de din eğitimi alanında keskin tartışmalar, ayrıştırmalar ve baskılar yaşanırken din bilgisi konusunda dijital veri üretme alanı boş bırakıldı. Bilişim araçlarını çok iyi bir şekilde kullanan Körfez destekli Selefi guruplar selefi zihniyetle üretilen din bilgilerini dijital ortamlarda yaygınlaştırarak bu boşluğu doldurmada başarılı oldular. Selefilik çatısı altında birleşen dini radikalizmin az da olsa ülkemizde vücut bulmasında son 20 yılda din alanında yaşanılan rahatlama ve Ortadoğu coğrafyasındaki siyasi istikrasızlık sonucu meydana gelen göç akımı da etkili olmuştur.
Özellikle bu durum DEAŞ ve El Kaide’gibi hilafet devleti çağrısı yapan ve dünyadaki cenneti yaşatmayı vadeden örgütlerin on binlerce vatandaşımızı etkilemesinin önünü açmıştır. Türkiye’de öteden beri var olan Hizbullah gibi yasadışı İslamcı örgütler ile tarikat ve cemaatlerin tabanı bu cazibeye kayıtsız kalamamıştır.
Bu durum MİT’in 7 Eylül 2015 tarihli gizli yazısında da ortaya konulmaktadır. MİT’in hazırlamış olduğu raporda Türkiye’deki radikal kitlenin sayılarının 10 bin ile 20’ ne ulaştığından söz edilmektedir. Yine aynı raporda Türkiye’den çatışma bölgelerine geçen radikal unsurların oranının neredeyse Tunus, Suudi Arabistan ve Ürdün seviyelerinde olması ve radikal vasatı meydana getiren 10 bin-20 bin civarında bireyin bulunması, ülkemiz açısından bir tehdit niteliği taşıdığı vurgulanmaktadır. MİT’in raporuna göre 2011 yılından sonraki dört yıl boyunca Suriye ve Irak’a 2750 kişi savaşmaya gitmiştir.
Ayrıca MİT’in hazırlamış olduğu raporda ülkemizdeki selefiler ile ilgili şu çarpıcı ifadeler yer almaktadır: “Selefiler yorum ve inanç farkından ötürü birbirlerini tekfir ettiği, yani kafir saydıkları için ayrışıyor ve ortak hareket edemiyor. Bu yüzden Türk Selefiler 27 şehirde cemaatler halinde etkinlik gösteriyor. Bazıları El Kaide’ye, bazıları IŞİD’e yakın… Dernekleri, mescitleri ve kitapevleri bulunuyor. Etkili tele-vaizlerin etrafında toplanıyorlar. İnterneti etkin şekilde kullanıyorlar. En bilinenleri ise Iraklı Abdullah Yolcu, “Ebu Hanzala” diye anılan Halis Bayuncuk ve Murat Gezenler… Bayuncuk Grubu’nun İstanbul ve Ankara’da yasadışı ilkokulları bile var!”
Yine aynı raporda en çarpıcı bölüm ise şu ifadelerdir: “Türkiye’deki radikal selefiler oy ve vergi vermiyor, askere gitmiyor, çocukları okula göndermiyorlar. Diyanet’e bağlı camilere gitmiyor, kendi mescitlerinde namazlarını kılıyorlar. Tarikat ve cemaatlerin putperestlik olduğunu savunuyorlar. Mezar ziyaretlerini ve türbeleri küfür sayıyorlar.
*Bu yazı Uşak Üniversitesi, İslami İlimler Fakültesi, araştırma görevlisi Yusuf Dokur1 ve Sayın Dalkıran’ın Türk Akademik Sosyal Bilimler Araştırma Dergisinde yayımlanan Türkiye’deki Selefilik Hareketinin Arka Planı ve DEAŞ adlı makalesinden alıntılanmıştır.