Son yıllarda boşanma oranlarının hızla yükseldiğini görüyoruz. Artık her yıl binlerce çift, evliliklerini sonlandırma kararı alıyor. Peki, bu artışın temel sebebi nedir? İnsanlar gerçekten birbirine tahammül edemiyor mu, yoksa ekonomik zorluklar mı evlilikleri çıkmaza sokuyor?
Evlenmek kadar evliliği sürdürmek de ciddi bir ekonomik yük getiriyor. Geçim sıkıntısı, artan kiralar, temel ihtiyaçların pahalılaşması ve borç yükü, çiftlerin üzerindeki stresi artırıyor. Finansal sorunlarla mücadele eden çiftler, zamanla birbirlerine karşı daha tahammülsüz hale gelebiliyor.
Özellikle son yıllarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar, işsizlik oranlarının artması ve enflasyon gibi faktörler, birçok evliliği zor durumda bırakıyor. Maddi sıkıntılar nedeniyle yaşanan tartışmalar, duygusal bağları zayıflatıyor ve boşanma kaçınılmaz hale geliyor. Birçok çift, "Aşk her şeyin üstesinden gelir" düşüncesiyle evlenirken, maddi zorluklar karşısında gerçek hayatta işlerin pek de öyle yürümediğini fark ediyor.
Diğer yandan, boşanmaların artışındaki bir diğer önemli sebep, bireylerin eskisi kadar tahammüllü olmaması. Günümüzde insanlar artık daha özgür bireyler olarak yetişiyor ve mutsuz bir ilişkiyi sürdürmek zorunda hissetmiyor. Eskiden aile baskısı, toplumun yargıları veya ekonomik bağımlılık gibi sebeplerle süren evlilikler, artık daha kolay sonlandırılabiliyor.
Sosyal medya ve modern hayatın getirdiği bireyselleşme de bu süreci hızlandırıyor. İnsanlar, daha iyi bir hayatın mümkün olduğuna inanarak mutsuz bir evliliği sürdürmek istemiyor. Birlikte büyümek, birbirini anlamak ve sabretmek yerine, anlaşmazlık yaşandığında ayrılık en kolay seçenek gibi görülüyor.
Kadınların iş hayatında daha aktif rol alması ve ekonomik bağımsızlıklarını kazanması da boşanma oranlarını artıran bir diğer etken. Geçmişte kadınlar ekonomik olarak eşlerine bağımlı olduğu için birçok evlilik devam ediyordu. Ancak günümüzde kadınlar, ekonomik özgürlüğe sahip olduklarında, mutsuz bir evliliğe katlanmak zorunda hissetmiyor.
Bu durum aslında olumsuz bir tablo gibi görünse de, bir açıdan kadın hakları ve bireysel özgürlükler açısından olumlu bir gelişme olarak da değerlendirilebilir. İnsanlar, ekonomik sebepler yüzünden mutsuz bir evliliği sürdürmek yerine, kendilerine yeni bir hayat kurma cesareti gösterebiliyor.
Boşanma oranlarının artışı, evlilik kavramının zayıfladığı anlamına mı geliyor? Aslında burada önemli olan, çiftlerin ne kadar sağlıklı bir ilişki sürdürdüğü. Eğer bir evlilik şiddet, ihmal veya ciddi iletişim sorunları nedeniyle yürümüyorsa, boşanma bazen en doğru karar olabilir. Ancak eğer temel problem sadece geçici sıkıntılar veya yanlış iletişim biçimlerinden kaynaklanıyorsa, çözüm yolları aranmalı ve ilişkiler hemen sonlandırılmamalıdır.
Boşanmanın artış sebeplerini sadece ekonomik sorunlara veya tahammülsüzlüğe bağlamak yeterli değil. Modern hayatın hızla değişen dinamikleri, bireylerin beklentilerini ve yaşam tarzlarını da değiştiriyor. Belki de en önemli soru şu: Değişen dünya düzeninde evlilik kavramını nasıl güncelleyebiliriz ve ilişkilerimizi nasıl daha sağlam temellere oturtabiliriz?
Belki de evliliğe bir ömür boyu sürecek bir “sözleşme” gibi değil, sürekli gelişen, emek isteyen bir “ortaklık” olarak bakmalıyız. Çünkü her ilişkinin temelinde sevgi kadar emek, sabır ve karşılıklı anlayış da yatıyor.