Günümüzde dünya siyaseti, sürekli kaynayan bir kazan gibi. Bir yanda Ukrayna’yı işgal eden Rusya, diğer yanda İsrail’in Filistin’e ve İran’a yönelik saldırıları, küresel barışın giderek daha kırılgan hale geldiği bir tablo sunuyor. Böylesine gergin bir uluslararası ortamda, Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkma ihtimali birçok kişi tarafından tartışılıyor. Peki, bu çatışma senaryosu gerçekleşirse Türkiye nasıl etkilenir?
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali ve Batı ile olan çekişmesi, sadece bölgesel bir çatışma değil, aynı zamanda büyük güçler arasındaki jeopolitik rekabetin derinleşmesine neden oldu. NATO’nun Ukrayna’ya verdiği destek ve Avrupa’nın Rus enerji kaynaklarına bağımlılığından kurtulma çabaları, uluslararası ilişkilerde daha geniş bir cepheleşmeye işaret ediyor. Bunun yanı sıra, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları, bölgedeki gerilimi her geçen gün artırırken, İran’ın İsrail ile yaşadığı sürtüşme daha geniş bir bölgesel savaşı tetikleyebilir. Özellikle İsrail’in yeni hedefler belirlediği söylentileri, bölgedeki istikrarsızlığın artmasına neden oluyor.
Bu kadar çok sıcak bölgenin aynı anda aktif olduğu bir dünyada, küresel bir savaşın çıkma olasılığı göz ardı edilemez. Ancak Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali sadece askeri çatışmalarla değil, ekonomik, diplomatik ve ideolojik çatışmaların da büyümesiyle ortaya çıkabilir.
Türkiye, her iki cephede de oldukça hassas bir konumda bulunuyor. Bir yanda Karadeniz’de Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın gölgesi altında; diğer yanda ise Orta Doğu’da İsrail, Filistin, İran gibi ülkeler arasındaki gerilimle baş başa. Peki, bu kadar karmaşık bir coğrafi ve siyasi konumda olan Türkiye, böylesi bir küresel savaş senaryosunda nasıl etkilenir?
Türkiye, bu potansiyel küresel çatışmadan en çok ekonomik olarak etkilenebilir. Enerji kaynaklarına olan bağımlılık, özellikle Rusya’dan gelen doğalgaz ve bölgedeki enerji hatlarının güvenliği, Türkiye’nin ekonomisini derinden etkileyebilir. Enerji fiyatlarının tırmanması, ithalat maliyetlerinin artması ve ticaret yollarının kesilmesi gibi sonuçlar, Türkiye’nin ekonomik dengesini zedeleyebilir. Özellikle Avrupa ile olan ticaret bağları, Türkiye’nin dış ticaretine ve ihracat gelirlerine büyük bir darbe vurabilir.
Orta Doğu’daki her büyük çatışmada olduğu gibi, olası bir Üçüncü Dünya Savaşı senaryosunda Türkiye, yeni bir mülteci akını ile karşı karşıya kalabilir. Suriye’deki iç savaşın ardından milyonlarca mülteciye kapılarını açan Türkiye, bu sefer İsrail-Filistin ya da İran gibi bölgelerden kaçan mültecilerle karşı karşıya kalabilir. Bu durum, hem ekonomik hem de sosyal açıdan büyük bir yük getirecektir.
Türkiye, NATO üyesi bir ülke olarak Batı bloğu içinde yer alsa da, Rusya ve İran ile olan yakın ilişkileri nedeniyle zor bir denge politikası yürütmek zorunda kalacaktır. Bir yandan NATO müttefikliği, Türkiye’nin Batı ile dayanışma içinde olmasını gerektirirken, diğer yandan bölgesel çıkarlar, özellikle enerji ve güvenlik açısından Rusya ve İran ile iyi ilişkilerin korunmasını zorunlu kılacaktır. Türkiye’nin askeri üsleri ve stratejik konumu, olası bir çatışmada büyük güçlerin Türkiye’yi daha fazla baskı altına almasına neden olabilir.
Bu karamsar tabloya rağmen, Türkiye’nin bu tür bir küresel çatışmadan kaçınmasının yolu diplomasi olacaktır. Bölgesel bir güç olan Türkiye, hem Batı ile hem de Doğu ile diplomatik ilişkilerini dengeli bir şekilde sürdürmek zorunda. Barışın korunması için Türkiye’nin, uluslararası arenada aktif bir diplomasi yürütmesi, barışçıl çözüm yollarını desteklemesi ve çatışma bölgelerinde arabuluculuk yapması büyük önem taşıyor. Özellikle Orta Doğu’daki krizlerde Türkiye’nin yapıcı bir rol üstlenmesi, bölgedeki gerginlikleri azaltabilir.
Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali, günümüz dünyasında bir tehdit olarak karşımızda duruyor. Türkiye, bu tür bir küresel krizden kaçınmak için aktif bir şekilde barış ve diplomasiye yönelmelidir. Ekonomik, askeri ve siyasi olarak zorlu bir süreçle karşı karşıya kalsak da, barışçıl çözümlerle uluslararası toplumun bir parçası olarak güçlü ve bağımsız kalmak mümkündür. Umuyoruz ki dünya bu yıkıcı senaryodan kaçınmayı başarır ve Türkiye, bölgesinde barışın ve istikrarın savunucusu olarak yerini alır.